Hamileyken Boşanmak
Hamileyken boşanmak nasıl olur? Boşanma davası açma hakkı, sebepleri ve sonuçları Türk Medeni Kanunu m. 161 vd. ile düzenlenmiştir. Kanunda belirtilmeyen sebepler dışında bir sebeple veya kanunun belirlediği şartları taşımayan evliliklerde boşanma davası açılması halinde mahkeme boşanma talebinin reddine karar verebilir.
Boşanma davasının reddine ilişkin sebeplerden en çok uygulama alanı bulan şart, anlaşmalı boşanma davasında aranan bir yıllık süre kısıtlamasıdır.
Bununla beraber, kadın hamile iken boşanma davasının hangi şartlarda gerçekleşeceği hususunda dikkat edilmesi gereken noktalar söz konusu olabilecektir.
Hamile İken Boşanma Olur Mu?
Anne hamileyken boşanmak mümkün müdür sorusunu cevaplayabilmemiz için boşanma hukukunun genel esaslarını incelememiz gerekmektedir.
Boşanma sebepleri mevzuatta sınırlı sayıda ve emredici nitelikte düzenlenmiştir. Dolayısıyla TMK’da sayılmayan yeni bir sebep ihdas edilerek boşanma davası açılabilmesi mümkün olmayacaktır.
Karşıt anlamından hareketle Medeni Kanun’da düzenlenmeyen bir engel ileri sürülerek boşanma davasının açılması talebinin reddedilmesi de sağlanamayacaktır.
Dolayısıyla boşanma sebeplerinin gerçekleşmiş olması halinde eşin hamile olması önem arz etmeyecek ve boşanma mümkün olacaktır.
Son olarak, evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında olayların af niteliğinde kabul edilmesi halinde boşanma davasının reddi gerekmektedir.
Af niteliğindeki davranışlar barışmış olmak, af iradesini göstermek, hoşgörü ile karşılamak, birliği olaylara rağmen sürdürmek şeklinde karşımıza çıkar.
Boşanma davası devam ederken meydana gelen hamilelik halinin af iradesi niteliği kazanabileceği hususuna dikkat edilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, dava devam ederken hamile kalınması halinde, mahkemece tarafların barıştığı diğer tarafın hal ve hareketlerinin affedildiği yönünde kanaat oluşabilecek ve boşanma davasının reddine karar verilebilecektir.
İslam Hukukunda Hamileyken Boşanma
Dinen hamileyken boşanma olur mu sorusunun cevabını verebilmek için İslam Hukuku’nu incelememiz gerekmektedir.
İslam Hukuku’nda boşanma hakkı esas olarak kocaya tanınmıştır. İstisnai durumlarda ise kadına da boşanma hakkı tanınmıştır. Geçimsizlik, hastalık, ihmal, şiddet gibi durumların mevcut olması halinde koca, kadına istediği zaman boşanabilmek hakkı tanıyabilmektedir. İslam Hukuku’na göre kadının boşanma hakkı kullanabilmesi bu durumda söz konusu olacaktır. Hamile kadının, kocası tarafından verilmiş olan boşanma hakkını kullanması mümkündür. İslam Hukuku’nda hamilelik boşanma için bir engel olarak öngörülmemiştir.
İslam Hukuku’na göre hamilelik, boşanma için bir engel olmamakla birlikte boşanmadan sonrası için evlenme yasağı halidir. Buna “iddet süresi” veya “iddet müddeti” denmektedir. Hamile kadınlar için iddet süresi doğumun gerçekleşmesiyle sona erer. Dolayısıyla doğum yapan kadın bir başkasıyla evlenebilir.
İddet süresi içerisinde boşanan kadınların sükna hakkı bulunmaktadır. Sükna hakkı, kadına kocasının evinde oturma imkanı sağlar. Ayrıca kadının hamileliği süresince geçim giderleri erkek aleyhine nafaka yükümlülüğü doğurur.
Henüz Doğmamış Çocuğun Velayeti Kime Verilir?
Türkiye’nin de taraf olduğu “1996 La Haye Çocuk Koruma Sözleşmesi” ile velayet sorumluluğu “çocuğun kişiliği ya da mallarına ilişkin olarak ebeveynlerin hak ve yükümlülüklerini belirleyen bir otorite ilişkisi” olarak tanımlanmıştır.
Boşanma kararı, ergin olmayan çocukların velayeti hakkında da bir karar verilmesi gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Velayet, boşanan taraflara ortak verilebileceği gibi ayrı ayrı da verilebilir. Ortak velayet uygulaması Türkiye’de henüz mahkemelerce re’sen öngörülen bir düzenleme olmasa da anlaşmalı boşanmalarda söz konusu olabilmektedir.
Velayet hukukunda esas olan çocuğun üstün yararı ilkesidir. Hükümler bu çerçevede düzenlenmiştir.
Hamileyim boşanmak istiyorum ancak çocuğumun velayetini kaybetmek istemiyorum şeklinde artan ihtiyaç göz önüne alındığında henüz doğmamış çocuğun velayetinin kime verileceğinin incelenmesi gerekli olmuştur.
Öncelikle henüz doğmamış çocuk üzerinde velayet sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için çocuğun tam ve sağ doğum ile kişilik kazanması gerekmektedir.
Ayrıca velayet hakkının oluşabilmesi için kural olarak soybağı kurulmuş olmalıdır. Çocuğun anne ile arasındaki soybağı doğumla kurulmaktadır. Çocuk ile baba arasında soybağının kurulması ise üç yol ile gerçekleşebilir: Anne ile evlilik, tanıma ve mahkeme kararı.
Henüz doğmamış çocuğun soybağının tespitinde boşanma kararının kesinleşme anını esas alarak üçlü bir ayrım yapılabilir. Buna göre;
- Boşanma kararının kesinleşmesinden önce doğan çocuk evlilik içerisinde doğmuş kabul edileceğinden anne ve baba velayeti birlikte kullanacaktır.
- Evliliğin sonlanmasını izleyen 300 gün ‘iddet süresi’ olarak kabul edilecektir. Bu süre içerisinde doğan çocuk evlilik içerisinde doğmuş gibi kabul edilecektir. Dolayısıyla anne ve baba velayeti birlikte kullanacaktır.
- İddet süresinin geçmesinden itibaren doğan çocuğun velayeti kural olarak annenin olacaktır. Bu durumun üç istisnası bulunmaktadır: Annenin küçük olması, kısıtlı olması veya ölmüş olması. Bu hallerde velayet babaya verilecektir. Ancak babanın kim olduğu tespit edilemiyor ise sulh hukuk mahkemesi çocuğa vasi atayacaktır.
Anlaşmalı Boşanmada Doğmamış Çocuğun Velayeti
Anlaşmalı boşanma davasında, tarafların ortak hazırladıkları ya da bir tarafın hazırladığı ve diğerinin kabul ettiği bir anlaşma protokolü mevcut olmalı ve mahkemeye sunulmalıdır.
Boşanma talebinin kabul edilebilmesi için bu protokolün hakim tarafından onaylanması zorunludur. Ayrıca taraflar sözlü yargılamada bu şartları kabul etmeli ve bu husus tutanağa geçirilmelidir.
Protokolün yazılı olması şartı aranmamaktadır ancak yaygın görüşe göre yazılı olarak sunulması hakimin incelemesini ve karar vermesini kolaylaştıracak ve talepleri anlaşılır kılmakta fayda sağlayacaktır.
Protokolde boşanma kararı sonrası mali durumlar ve çocukların velayeti düzenlenmektedir. Ayrıca velayeti almayan taraf ile çocuğun kişisel münasebeti yer almaktadır.
Taraflar, kadın hamileyken boşanmak istediğinde anlaşma protokolünde ortak çocuğun velayetinin hangi tarafta kalacağı ya da ortak velayet olup olmayacağını kararlaştırmalıdır.
Hakim, tarafların yapmış olduğu protokolde uygun gördüğü bir takım değişiklikler yapma yetkisine sahiptir. Çocuğun üstün yararı ilkesi gereği hakim iştirak nafakasına re’sen hükmedebilecektir.
Son olarak, hakim çocuğun menfaatini gözetmek suretiyle re’sen velayet ve kişisel ilişki tesis edebilecektir. Dolayısıyla tarafların anlaşması nihai karar demek değildir; hakim uygun bulduğu ölçüde karar verir, uygun bulmadığı hususlarda takdir yetkisini kullanarak karar verir.
Anlaşmalı boşanma davasında hakimin tarafların talebine aykırı bir karar verilmesi halinde karara karşı istinaf yoluna başvurmak mümkündür.
1 Yıl Dolmadan Boşanma Olur Mu?
Süre bakımından inceleme gerektiğinde, çekişmeli boşanma davaları 1 gün süren evliliklerde söz konusu olabilirken, anlaşmalı boşanma davalarında davanın kabulü için evliliğin en az bir yıllık olması aranmaktadır. Sürenin tespitinde başlangıç anı evlenme sözleşmesi kurulurken tarafların resmi evlendirme memuru nezdinde olumlu sözlü cevap verdikleri andır.
Evlilikte aranan 1 yıllık sürenin dava tarihinde dolmuş olması aranır. Bu tarihin tespitinde davanın açıldığı an esas alınacaktır. Dava esnasında sürenin dolması boşanma kararı verilmesini sağlamayacaktır. Dolayısıyla davanın evlilik yıldönümünün ertesi günü açılması gerekir.
Doktrinde bir kısım yazara göre sürenin dolmadığının dava esnasında anlaşılması halinde diğer şartlar incelenmeden dava reddedilmelidir.
Uygulamada ise dava tarihinde evlilik süresinin bir yılı doldurmadığı anlaşılırsa davanın çekişmeli boşanma davasına döndüğü kabul edilmektedir.
“Dosyadaki nüfus kaydından tarafların 11/01/2012 tarihinde evlendikleri ve davanın açıldığı tarihte henüz bir yıllık sürenin dolmadığı anlaşılmıştır. Mahkemece, tarafların gösterdikleri delillerin toplanarak TMK 166/1-2 şartların oluşup oluşmadığı araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, TMK 166/3 öngörülen bir yıllık süre şartı gerçekleşmeden davanın kabulüyle boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.” (Y. 2.HD, E.2013/24061, K.2014/275)
Ayrıca, dava açtıktan sonra bir yıllık sürenin dolmuş ancak çekişmeli boşanma davası henüz sonuçlanmamış ise taraflar anlaşmalı boşanma protokolü imzalayarak davaya anlaşmalı boşanma davası olarak devam edebilir ve davayı tek celsede bitirebilirler.
Kanun’da öngörülen diğer boşanma sebeplerine dayanılarak açılan çekişmeli boşanma davalarında evliliğin bir yıl sürmesi şartı aranmamaktadır. Dolayısıyla bu tür boşanma davalarında bir günlük evlilikleri sona erdirmeye yönelik talepler ya da 6 aylık evliyim hamileyim boşanmak istiyorum şeklinde talepler kabul olunacaktır.
Kadın Boşanmak İsterse Hakları Nelerdir?
-
TCK m. 233/2 “Aile Hukukundan Kaynaklı Yük. İhlal Suçu”
Türk Ceza Kanunu’nun öngördüğü sistem içerisinde hamile kadın koruma altına alınmıştır. “Aile hukukundan kaynaklı yükümlülüğün ihlali suçu” başlıklı TCK 233/2’ye göre hamile olduğunu bildiği eşini veya sürekli birlikte yaşadığı ve kendisinden gebe kaldığını bildiği evli olmayan bir kadını çaresiz durumda terk eden kimse üç aydan bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
-
Boşanmada Maddi Tazminat Hakkı
Maddi tazminat talep edebilmek için öncelikle bir boşanma kararının verilmiş olması zorunludur. Evliliğin devamı veya ayrılık halinde dahi evlilik birliği devam edeceğinden maddi tazminata hükmedilebilmesi mümkün değildir.
Çekişmeli boşanma davalarında kadının tazminat talep edebilmesi için evlilik birliğinde kusursuz ya da daha az kusurlu olan taraf olması şarttır. Ayrıca karşı tarafın kadından daha ziyade (fazla) kusurlu olması aranmaktadır. Bunun yanında davacı eşin mevcut ya da beklenen bir menfaatinin zedelenmiş olması aranmaktadır.
Anlaşmalı boşanmalarda ise kusur araştırması yapılmamaktadır. Tarafların anlaşmasına bağlı olarak tam kusurlu olan kadın dahi maddi tazminat hakkına sahip olabilecektir.
Maddi tazminat isteminin mutlaka boşanma davası ile istenmesi gerekmemektedir. Boşanmalarda, maddi tazminat boşanma davasından ayrı bir dava ile talep edilebilmektedir. Ayrı bir dava ile talep edilmesi halinde boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresi içerisinde ileri sürülmesi gerekmektedir. Boşanma davasının kesinleşmesinden itibaren bir yıl geçmiş ve tazminat talebi ileri sürülmemişse daha sonra talep edebilecek maddi tazminat talepleri zamanaşımına uğramış olarak kabul edilecektir.
-
Boşanmada Manevi Tazminat Hakkı
Manevi tazminat; kişilik haklarını, kişinin saygınlığını, şahsi menfaatleri, boşanma psikolojisini, hamilelikte boşanma psikolojisi vb. korumayı hedefler.
Manevi tazminata hak kazanabilmek için öncelikle davacının kişilik hakkı ihlal edilmiş olmalıdır. Bu ihlal manevi tazminatı haklı gösterecek derecede olmalıdır.
Ayrıca davacının davalıya oranla daha az kusurlu olması aranmaktadır. Davacının kusursuz olması şart değildir. Ancak davacının da kusuru bulunuyor ise tazminat miktarının hesaplanmasında indirim sebebi sayılacaktır. Eşit kusur halinde manevi tazminata hükmedilmesi söz konusu olmayacaktır. Boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde ileri sürülmesi gerekmektedir.
-
Boşanmada Geçici Tedbir Nafakası
Boşanma davasının devamı boyunca kadının barınma ve geçim giderlerini karşılamak üzere gerekli önlemlerin hakim tarafından re’sen alınacağı öngörülmüştür.
Bu kapsamda kadının talebine ihtiyaç olmaksızın kadın lehine tedbir nafakasına hükmedilir. Asgari sınırı erkeğin ödemeyi kabul ettiği tutardır.
Aynı maddenin devamında dava süresince çocuğun bakım ve korunması için gerekli tedbirlerin de hakim tarafından re’sen alınacağı düzenlenmiştir.
Dolayısıyla çocuğun geçici velayetinin kadın eşe verilmesi halinde çocuk için yapılacak masrafların karşılanabilmesi için çocuk lehine tedbir nafakasına hükmedilebilir.
Çocuk lehine hükmolunan tedbir nafakası, boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte iştirak nafakası hükmünde olacaktır. İştirak nafakasına karar verilirken kusur araştırması yapılmaz ve hakim re’sen karar verir.
Çocuk için bağlanan nafaka, çocuğun doğduğu günden itibaren bağlanır.
Boşanma davasının sona ermesinden ve kararın kesinleşmesinden sonra doğan çocuklar için ayrı bir nafaka davası açılması suretiyle iştirak nafakası isteminde bulunulabilecektir.
-
Boşanmada Yoksulluk Nafakası
Boşanma yüzünden yoksulluğa düşen kadının geçim giderlerinin karşılanması için erkek eşten talep edebileceği nafakadır.
Öncelikle nafaka isteyen eşin yoksulluğa düşmesi aranmaktadır. Doktrinde, yoksulluktan anlaşılması gereken ‘normal ve vasat düzeydeki yoksulluk’ olarak ifade edilmiştir.
Ayrıca nafaka talep eden eşin kusursuz ya da daha az kusurlu olması aranmaktadır. Ancak kendisinden nafaka istenen eşin kusurlu olması aranmaz.
Takdir edilen nafaka ödeyecek olan eşin mali gücü ile orantılı olmalıdır. Ayrıca nafaka miktarını eşlerin kendi aralarında kararlaştırmalarına bir engel bulunmamaktadır.
Yoksulluk nafakasına hükmedilmesi yoksulluğa düşen eşin talep etmesine bağlıdır.
Boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde ileri sürülmesi gerekmektedir.
-
Mal Rejimi Alacakları
Eşler arasında akdedilen bir mal rejimi sözleşmesi ile Kanun’da öngörülen mal rejimlerinden birinin seçilmemiş olması halinde yasal mal rejimi uygulama alanı bulacaktır.
Türk Hukuku’nda TMK m. 202 uyarınca doğrudan uygulanan yasal mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimidir. Buna göre edinilmiş mallar, evlilik birliği içerisinde tarafların karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.
Boşanma kararının kesinleşmesiyle eşlerin edinilmiş malların yarısı üzerindeki alacak hakkını mal paylaşımı davası açarak kullanma imkanı ortaya çıkmaktadır.
Kanuni edinilmiş mallar; çalışmasının karşılığı, SGK ödemeleri, çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar, kişisel malların gelirleridir. Bu tip mallar eşler arasında paylaştırılır. Paylaşım çoğunlukla fiziksel olarak değil, bazı durumlarda malının değerinin yarısı kadarının karşı tarafa ödenmesi şeklinde gerçekleşir.
-
Kişisel Eşyaları Talep
Edinilmiş mallara katılma rejiminin sona ermesi halinde yapılacak olan tasfiyenin dışında kalan mallardır. Dolayısıyla maliki tamamı üzerinde talep hakkına sahiptir.
TMK 220 ile sayılan kişisel mallar: Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya, miras yoluyla ya da karşılıksız kazanma yoluyla elde edilen veya mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan malvarlığı değerleri ile manevi tazminat alacakları, kişisel mallar yerine geçen değerlerdir.
-
Ziynet Eşyalarını Talep
Ziynet eşyaları kişisel mal statüsündedir dolayısıyla mal rejiminde tasfiyeye konu oluşturmayacaktır.
Önemle belirtmek gerekir ki düğünde kadına takılan tüm takılar ziynet eşyası niteliğindedir ve kadının kişisel mallarıdır. Dolayısıyla boşanma halinde hepsi üzerinde talep hakkı bulunmaktadır.
-
Aile Konutu Şerhi Talebi
Evlilik sözleşmesinin taraflarının birlikte oturdukları evin tapuya şerh verilmek suretiyle aile konutu olarak özgülenmesi mümkündür.
Bu şerhin verilmesi halinde eşlerden biri diğer eşin açık rızası olmadan aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz, kira sözleşmelerini feshedemez ve aile konutunu devredemez.
Aile konutu olarak özgülenen taşınmazın maliki olmayan eş tapu müdürlüğünden ilgili şerhin verilmesini talep edebilir.
-
Ortak Konutun Özgülenmesi Talebi
Boşanma davası devamı süresince taraflar ortak konutun kendilerine tahsis edilmesini talep edebileceklerdir. Talebin kabulü için tarafın taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkı bulunması aranmayacaktır. Ortak konutun tahsisinde kusur araştırması yapılmaz.
-
Ücretsiz Avukat Talebi
Boşanma davası açmak isteyen kişiler bulundukları il adliyesi veya barosundan adli yardım talebinde bulunabilecektir. Bu talepte bulunurken yargı hakkına erişim için maddi gücünün elverişsiz olduğunu ispatlayan bir belge ibrazı aranmaktadır.
Talebi kabul edilen kişilere baro tarafından avukat görevlendirilecektir. Mahkeme ve avukat harç ve giderleri ise devlet tarafından karşılanacaktır.
-
Velayet Hakkı
Boşanma halinde ortak çocukların velayetinin tesis edilmesi zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Velayet taraflardan yalnız birine verilebileceği gibi ortak velayet de kurulabilmektedir.
Velayetin tesisinde çocuğun sağlığı, eğitimi, sosyal hayatı, yaşı, anne düşkünlüğü, cinsiyeti vb. konularında Aile Mahkemelerinin bünyesinde bulunan pedagog, psikolog gibi uzman yardımı alacaktır.
-
Çocuk İle Kişisel İlişki Kurma Hakkı
Velayet kendisine bırakılmayan anne ya da baba çocuk ile uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına sahiptir.
Hakim bu hususta karar verirken de çocuğun üstün yararı ilkesini gözetmek suretiyle anne ya da baba yerine çocuğun yararını gözetmelidir.
-
Çocuğun Teslimini İsteme
Velayet hakkı kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişki kurma hakkı kapsamında mahkeme tarafından belirlenen günlerde zaman geçirebilmesine olanak tanınmaktadır.
Ancak diğer tarafın bunu engellemeye yönelik girişimleri olabilmektedir. Bunun önüne geçebilmek amacıyla Kanun’da düzenlemeler öngörülmüştür.
Bu kapsamda kişisel ilişki kurma hakkı mağdur hizmet müdürlükleri ve adli destek ile koruma altına alınmıştır.
-
6284 Sayılı Kanun’dan Doğan Koruyucu Tedbirler
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ile şiddet mağduru kadın, çocuk ve aile bireylerinin korunmasını hedeflemek amacıyla düzenlenmiştir.
Şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi bulunan kadın için polis, savcılık veya valilik tarafından uygun barınma yeri, geçici maddi yardım, kreş imkanı, rehberlik ve danışmanlık hizmeti sağlanmaktadır.
Ayrıca kanunun 18. Maddesi uyarınca şiddet mağduruna koruma amaçlı nafaka bağlanmaktadır.